bugün
- eksi ruyalar ile yakaladığımız müthiş uyum9
- en yaşlı özelliğiniz19
- sözlük kızlarının saç rengi11
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız14
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek27
- kızların tipe bakmadığı gerçeği26
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi22
- bir kadın nasıl tavlanır18
- hemşire kızlar nasıl oluyor26
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz29
- insanlar melek mi şeytan mı9
- icardi190522
- düşün ki o bunu okuyor8
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- anın görüntüsü9
- iğrenç bir his tarif et33
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks19
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- suriyeliler suriye'ye dönsün10
- fake hesabım için nick önerileri9
- emmanuel emenike8
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- ahirette sorulacak ilk soru8
entry'ler (717)
Nah yoktur;
(bkz: feryal özel)
(bkz: feryal özel)
Fringe Cevabını vermeye çalıştıkça, ios uygulamasının verdiği saçma sapan uyarılar, sadecebakınız ikazları ve altında seçenek sunmaması falan derken insanın çileden çıktığı başlık. Bu mobil uygulamada emeği geçen herkesin amına koyayım.
Aynı zamanda 3 yıl öncesine kadar fetullah gülene muhterem hoca efendi diyen adamdır.
Ameliyat sırasında “neşter kesmiyor” diyen doktorun oğludur.
“Ateşten kalbe, bir yüzükten gemiciğe”
“Nasıl kandırıldım?”
ikisinde de erken gol heyecanı bitirir.
bir sabah gogol'un paltosunun cebinden hayatımın geri kalanına uyandım. artık, aslında olduğum ve olmak zorunda olduğum insan arasındaki bu şizofrenik karaktere mahkum geçirecektim geri kalan yıllarımı.
bu iki kişi arasındaki pamuk ipliğinden daha zayıf bağ, hatırlamak istemediğim ve zihnimde yer almasından dahi utanç duyduğum anılarla daha da derinleşecek bir uçurumun iki yakasını bir arada tutmaya çalışacaktı.
bu iki karakter arasında uykularımda dahi mekik dokurken, insan doğasının getirdiği bütün iğrençliklere olan farkındalığımı, yaşamak meşakkatini anlamlı kılan bütün değerleri ve en önemlisi benden önceki beni insan kılan yetilerimi yitirme kaygısı zihnimi kemiriyor.
attığım adımın doğru olup olmadığı değildi önemli olan. önemli olan şey mayın tarlasında doğmamdı. her yeni gün bir öncesinin utanç vericiliği ile devam ediyordu. barut gazının geniz yanıklığı ile şiirlerin yürek yanıklığı arasında sıkışıp kaldım.
bir elimden sanki teker teker çocuk gülüşleri dökülüyor, diğer elimden boş beşiklerin kulak tırmalayan gıcırtıları. soğuk demir parçalarının verdiği güvenin yakalarını dikleştirdiği adamların dünyasında sanki yol kenarında asfaltın arasından kafamı çıkarıp nefes almaya çalışan yabani bir ot gibi hissediyorum kendimi. gök yüzünü görebildiğim pencere o kadar küçük ki çevreleyen duvarların baskısından çatırdayan göğüs kafesimde saklı kalmış bir bahar son gücüyle dal vermeye çalışıyor ömrümün geri kalanına. taşıyamıyorum üzerine doğduğum bu gezegenin çirkinliklerini. kendi omuzlarımın ağırlığında eziliyorum. insanların çok kolay birbirlerini kandırabilmesi, yalanların sıradan diyaloglar haline gelmesi, şiddetin sokaklarda sıradan karşılanması savaş kayıplarının milli değer sayılması, insanlığın araç haline gelmesi midemi bulandırıyor artık.
bu iki kişi arasındaki pamuk ipliğinden daha zayıf bağ, hatırlamak istemediğim ve zihnimde yer almasından dahi utanç duyduğum anılarla daha da derinleşecek bir uçurumun iki yakasını bir arada tutmaya çalışacaktı.
bu iki karakter arasında uykularımda dahi mekik dokurken, insan doğasının getirdiği bütün iğrençliklere olan farkındalığımı, yaşamak meşakkatini anlamlı kılan bütün değerleri ve en önemlisi benden önceki beni insan kılan yetilerimi yitirme kaygısı zihnimi kemiriyor.
attığım adımın doğru olup olmadığı değildi önemli olan. önemli olan şey mayın tarlasında doğmamdı. her yeni gün bir öncesinin utanç vericiliği ile devam ediyordu. barut gazının geniz yanıklığı ile şiirlerin yürek yanıklığı arasında sıkışıp kaldım.
bir elimden sanki teker teker çocuk gülüşleri dökülüyor, diğer elimden boş beşiklerin kulak tırmalayan gıcırtıları. soğuk demir parçalarının verdiği güvenin yakalarını dikleştirdiği adamların dünyasında sanki yol kenarında asfaltın arasından kafamı çıkarıp nefes almaya çalışan yabani bir ot gibi hissediyorum kendimi. gök yüzünü görebildiğim pencere o kadar küçük ki çevreleyen duvarların baskısından çatırdayan göğüs kafesimde saklı kalmış bir bahar son gücüyle dal vermeye çalışıyor ömrümün geri kalanına. taşıyamıyorum üzerine doğduğum bu gezegenin çirkinliklerini. kendi omuzlarımın ağırlığında eziliyorum. insanların çok kolay birbirlerini kandırabilmesi, yalanların sıradan diyaloglar haline gelmesi, şiddetin sokaklarda sıradan karşılanması savaş kayıplarının milli değer sayılması, insanlığın araç haline gelmesi midemi bulandırıyor artık.
sadece odunlar yandığı için.
kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz şeytanlarımızla ve hep daha fazlasına sahip olma isteği ile her geçen gün daha da battığımız bataklığımızla mücadelemize yaşamak diyoruz. her şeyi hızla tüketip suni bir ruhsal bunalıma giriyor ve saçma sapan düşsel bozukluklarımızı marjinal ruhsal bozukluklar olarak sunuyoruz etrafımıza. duygularmızı, tutkularımızı yanlış heveslere, sırf dış görünüşünden çıkardığımız tecrübesiz çıkarımlar yüzünden yanlış kişilere, kültürel yığının bize renkli ambalajlarda sunduğu yanlış yerlerde harcıyoruz. insanlar ölüyor, insanlar doğuyor. pişmanlıklar biriktirip ceplerimizde ilerki yıllara kredi kartına borçlanır gibi görmezden gelmelerle koşuyoruz o yüksek dağın etiğinde dehşete kapılana kadar. çoğu kez kaybetmemek için yaptığımız hatalar kaybettiriyor bize. "kendimiz için en iyi"sini aramak yerine "en iyi"sini arıyoruz.
Rose Cousins.
duygulardır.
Mike tysonın sadece mermiden hızlı koşmayı başararak kazanabileceği meydan okumadır.
insanlar şeytanlarını kendileri yaratır. elleriyle besler, duygularıyla, yalanlarıyla ve bir gün şeytanlarını karşılarında bulurlar.
demezler mi adama; kardeş viyanadan ötedeyiz biz denedin gelemiyorsun, neyin şeklindesin?
şehir efsanesi ve beyin mastürbasyonudur.
şehir efsanesi ve beyin mastürbasyonudur.
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
gözlerin kadar acıtan göz yok yüreğimi,
her bakışında hayatta olduğumu hatırlatan da.
annemin oğlu olduğumu unuturum,
sinirlenince büzüşen dudağını bile unutamam.
seyredecek başka göz yok seyrini seninkinden başka
baktığın her yerde olayım istiyorum
gittiğin her yolun sonunda
çaldığın her kapının ardında
sorduğun her soruda
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
dizelerde seni bulamamak kaybettirir şiiri
sokağımda çocuklar oynamaz bir daha
okul zillerini duyamam bir daha
deniz kıyıları kabul etmez beni
dalgalar uğramaz yakama
kalabalık içinde yok olurum
yalnızken hiç olurum
verdiğin ölümsüzlük hissi
sırtımdan düşer
biz seninle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
ucunda ölüm olsa daha kolay olurdu.
gözlerin kadar acıtan göz yok yüreğimi,
her bakışında hayatta olduğumu hatırlatan da.
annemin oğlu olduğumu unuturum,
sinirlenince büzüşen dudağını bile unutamam.
seyredecek başka göz yok seyrini seninkinden başka
baktığın her yerde olayım istiyorum
gittiğin her yolun sonunda
çaldığın her kapının ardında
sorduğun her soruda
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
dizelerde seni bulamamak kaybettirir şiiri
sokağımda çocuklar oynamaz bir daha
okul zillerini duyamam bir daha
deniz kıyıları kabul etmez beni
dalgalar uğramaz yakama
kalabalık içinde yok olurum
yalnızken hiç olurum
verdiğin ölümsüzlük hissi
sırtımdan düşer
biz seninle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
ucunda ölüm olsa daha kolay olurdu.
goethe - faust.