bugün
- bu başlıkta konya'yı övüyoruz10
- maca sekiz12
- tayyip erdoğan'ın israil anadolu'ya girecek demesi21
- ileride evleneceğiniz kişi şuan ne yapıyor8
- icardi190512
- filistin'in türklere ihanetleri sıralı tam liste17
- beni özlediniz mi8
- akp chp yakınlaşması11
- bir müslüman olarak filistin benim meselem değil15
- okula bikiniyle gelen kız8
- kahverengi gözlü olmanın hiç bir işe yaramaması16
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı21
- 15 mayıs 2024 türkiye japonya voleybol maçı13
- karşı cinse giyim önerileri16
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım20
- türklerin çok kolay devlet kurması10
- karadeniz bölgesinde yaşamak12
- anın görüntüsü15
- türklerin ingilizce konuşamama nedenleri22
- en obez özelliğiniz17
- mauro icardi'nin karısı9
- nişanlı kalmanın saçma olması11
- larisalisa'nın parayla şukulatması8
- namuslu erkek bulmanın çok zor olması16
- herkesin merak ettiği o piç erkeğim soru alayım18
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi26
- sütyen takmaktaki inanılmaz mantık hatası19
- şampiyonluk için yanak okşatmak52
- gençler iş beğenmiyor8
- sevdiğiniz sözlük yazarları16
- kızılcık şerbeti dizisi12
- iki adım atınca kan ter içinde kalmak8
- embesil yazarlar8
- öpüşme ile bulaşan hastalıklar8
- en nefret edilen yazarlar9
- hangi sözlük yazarı ile uyumak isterdin14
- kaç yaşındaki insan evde kalmıştır14
- larisalisa15
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri16
- aç karnına poğaça yemek11
- otoyol ve köprü geçiş ücretlerinin zamlanması19
- jose mourinho28
- en dindar özelliğiniz12
- chat sitesi kurmak9
- yaz aşkı varda kış aşkı neden yok11
- en taşaklı kızların bizim sözlükte bulunması16
- en havalı erkek meslekleri16
- her erkeğin unutamadığı bir kadın vardır10
- burçlara inanmak9
- kezo dili ve edebiyatı8
entry'ler (717)
Nah yoktur;
(bkz: feryal özel)
(bkz: feryal özel)
Fringe Cevabını vermeye çalıştıkça, ios uygulamasının verdiği saçma sapan uyarılar, sadecebakınız ikazları ve altında seçenek sunmaması falan derken insanın çileden çıktığı başlık. Bu mobil uygulamada emeği geçen herkesin amına koyayım.
Aynı zamanda 3 yıl öncesine kadar fetullah gülene muhterem hoca efendi diyen adamdır.
Ameliyat sırasında “neşter kesmiyor” diyen doktorun oğludur.
“Ateşten kalbe, bir yüzükten gemiciğe”
“Nasıl kandırıldım?”
ikisinde de erken gol heyecanı bitirir.
bir sabah gogol'un paltosunun cebinden hayatımın geri kalanına uyandım. artık, aslında olduğum ve olmak zorunda olduğum insan arasındaki bu şizofrenik karaktere mahkum geçirecektim geri kalan yıllarımı.
bu iki kişi arasındaki pamuk ipliğinden daha zayıf bağ, hatırlamak istemediğim ve zihnimde yer almasından dahi utanç duyduğum anılarla daha da derinleşecek bir uçurumun iki yakasını bir arada tutmaya çalışacaktı.
bu iki karakter arasında uykularımda dahi mekik dokurken, insan doğasının getirdiği bütün iğrençliklere olan farkındalığımı, yaşamak meşakkatini anlamlı kılan bütün değerleri ve en önemlisi benden önceki beni insan kılan yetilerimi yitirme kaygısı zihnimi kemiriyor.
attığım adımın doğru olup olmadığı değildi önemli olan. önemli olan şey mayın tarlasında doğmamdı. her yeni gün bir öncesinin utanç vericiliği ile devam ediyordu. barut gazının geniz yanıklığı ile şiirlerin yürek yanıklığı arasında sıkışıp kaldım.
bir elimden sanki teker teker çocuk gülüşleri dökülüyor, diğer elimden boş beşiklerin kulak tırmalayan gıcırtıları. soğuk demir parçalarının verdiği güvenin yakalarını dikleştirdiği adamların dünyasında sanki yol kenarında asfaltın arasından kafamı çıkarıp nefes almaya çalışan yabani bir ot gibi hissediyorum kendimi. gök yüzünü görebildiğim pencere o kadar küçük ki çevreleyen duvarların baskısından çatırdayan göğüs kafesimde saklı kalmış bir bahar son gücüyle dal vermeye çalışıyor ömrümün geri kalanına. taşıyamıyorum üzerine doğduğum bu gezegenin çirkinliklerini. kendi omuzlarımın ağırlığında eziliyorum. insanların çok kolay birbirlerini kandırabilmesi, yalanların sıradan diyaloglar haline gelmesi, şiddetin sokaklarda sıradan karşılanması savaş kayıplarının milli değer sayılması, insanlığın araç haline gelmesi midemi bulandırıyor artık.
bu iki kişi arasındaki pamuk ipliğinden daha zayıf bağ, hatırlamak istemediğim ve zihnimde yer almasından dahi utanç duyduğum anılarla daha da derinleşecek bir uçurumun iki yakasını bir arada tutmaya çalışacaktı.
bu iki karakter arasında uykularımda dahi mekik dokurken, insan doğasının getirdiği bütün iğrençliklere olan farkındalığımı, yaşamak meşakkatini anlamlı kılan bütün değerleri ve en önemlisi benden önceki beni insan kılan yetilerimi yitirme kaygısı zihnimi kemiriyor.
attığım adımın doğru olup olmadığı değildi önemli olan. önemli olan şey mayın tarlasında doğmamdı. her yeni gün bir öncesinin utanç vericiliği ile devam ediyordu. barut gazının geniz yanıklığı ile şiirlerin yürek yanıklığı arasında sıkışıp kaldım.
bir elimden sanki teker teker çocuk gülüşleri dökülüyor, diğer elimden boş beşiklerin kulak tırmalayan gıcırtıları. soğuk demir parçalarının verdiği güvenin yakalarını dikleştirdiği adamların dünyasında sanki yol kenarında asfaltın arasından kafamı çıkarıp nefes almaya çalışan yabani bir ot gibi hissediyorum kendimi. gök yüzünü görebildiğim pencere o kadar küçük ki çevreleyen duvarların baskısından çatırdayan göğüs kafesimde saklı kalmış bir bahar son gücüyle dal vermeye çalışıyor ömrümün geri kalanına. taşıyamıyorum üzerine doğduğum bu gezegenin çirkinliklerini. kendi omuzlarımın ağırlığında eziliyorum. insanların çok kolay birbirlerini kandırabilmesi, yalanların sıradan diyaloglar haline gelmesi, şiddetin sokaklarda sıradan karşılanması savaş kayıplarının milli değer sayılması, insanlığın araç haline gelmesi midemi bulandırıyor artık.
sadece odunlar yandığı için.
kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz şeytanlarımızla ve hep daha fazlasına sahip olma isteği ile her geçen gün daha da battığımız bataklığımızla mücadelemize yaşamak diyoruz. her şeyi hızla tüketip suni bir ruhsal bunalıma giriyor ve saçma sapan düşsel bozukluklarımızı marjinal ruhsal bozukluklar olarak sunuyoruz etrafımıza. duygularmızı, tutkularımızı yanlış heveslere, sırf dış görünüşünden çıkardığımız tecrübesiz çıkarımlar yüzünden yanlış kişilere, kültürel yığının bize renkli ambalajlarda sunduğu yanlış yerlerde harcıyoruz. insanlar ölüyor, insanlar doğuyor. pişmanlıklar biriktirip ceplerimizde ilerki yıllara kredi kartına borçlanır gibi görmezden gelmelerle koşuyoruz o yüksek dağın etiğinde dehşete kapılana kadar. çoğu kez kaybetmemek için yaptığımız hatalar kaybettiriyor bize. "kendimiz için en iyi"sini aramak yerine "en iyi"sini arıyoruz.
Rose Cousins.
duygulardır.
Mike tysonın sadece mermiden hızlı koşmayı başararak kazanabileceği meydan okumadır.
insanlar şeytanlarını kendileri yaratır. elleriyle besler, duygularıyla, yalanlarıyla ve bir gün şeytanlarını karşılarında bulurlar.
demezler mi adama; kardeş viyanadan ötedeyiz biz denedin gelemiyorsun, neyin şeklindesin?
şehir efsanesi ve beyin mastürbasyonudur.
şehir efsanesi ve beyin mastürbasyonudur.
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
gözlerin kadar acıtan göz yok yüreğimi,
her bakışında hayatta olduğumu hatırlatan da.
annemin oğlu olduğumu unuturum,
sinirlenince büzüşen dudağını bile unutamam.
seyredecek başka göz yok seyrini seninkinden başka
baktığın her yerde olayım istiyorum
gittiğin her yolun sonunda
çaldığın her kapının ardında
sorduğun her soruda
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
dizelerde seni bulamamak kaybettirir şiiri
sokağımda çocuklar oynamaz bir daha
okul zillerini duyamam bir daha
deniz kıyıları kabul etmez beni
dalgalar uğramaz yakama
kalabalık içinde yok olurum
yalnızken hiç olurum
verdiğin ölümsüzlük hissi
sırtımdan düşer
biz seninle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
ucunda ölüm olsa daha kolay olurdu.
gözlerin kadar acıtan göz yok yüreğimi,
her bakışında hayatta olduğumu hatırlatan da.
annemin oğlu olduğumu unuturum,
sinirlenince büzüşen dudağını bile unutamam.
seyredecek başka göz yok seyrini seninkinden başka
baktığın her yerde olayım istiyorum
gittiğin her yolun sonunda
çaldığın her kapının ardında
sorduğun her soruda
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
dizelerde seni bulamamak kaybettirir şiiri
sokağımda çocuklar oynamaz bir daha
okul zillerini duyamam bir daha
deniz kıyıları kabul etmez beni
dalgalar uğramaz yakama
kalabalık içinde yok olurum
yalnızken hiç olurum
verdiğin ölümsüzlük hissi
sırtımdan düşer
biz seninle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
ucunda ölüm olsa daha kolay olurdu.
goethe - faust.